Şemseddin Sivasi (Kara Şems) Efendi Hazretleri
(d.? / ö.1597)
Halvetiyye tarikatının Şemsiyye kolunun kurucusu arif bir zat olup Zileli'dir. Yedi yaşında iken babasının mürşidi Amasyalı Şeyh Hacı Hızır Efendi Hazretleri'nin duasını almak üzere babası ile birlikte Amasya'ya gidip Şeyhı Hazretleri'nin teveccühüne mazhar olduktan sonra memleketine döndü. Daha sonra da Tokat'a giderek meşhur âlimlerden Arakiyecizâde Şemseddin Efendi'den tahsile başladı. Daha sonra da İstanbul'a gelerek tahsilini tamamladı. Tarikat bakımından Cumapazarlı Musühiddin Efendi Hazretleri ile Şirvanlı Medüddin Efendi Hazretleri'nden feyiz aldı. Daha sonra Sivas'a giderek tedris ve irşad hizmetleri ile meşgul oldu. "Huh felek şems-i dolandı nur ile" mısrasının delaleti olan hicri 1006 (m.1597) yılında vefat etti. Kabri Sivas'ta, Meydan Camii avlusunda bulunmaktadır. Eğri seferinde duası kabul buyrulan Allah dostlarındandır. Hakkında rivayet edilen hayli menkıbe vardır. "Kara Şems olarak da bilinen Şemseddin Sivasî Hazretleri'nin vefatından sonra, talebelerinden hal sahibi âmâ Mehmed Dede, hocasının türbesini ziyaret ederken: "Acaba hocam benim şimdi türbesinde ayakta durduğumu, türbeye giren ve çıkanları bilir mi?" diye düşündü. Bu sırada uykusu geldi ve kendine hâkim olamayıp uyudu. Rüyasında hocasını gayet nuranî ve beyaz, geniş bir elbise içinde gördü. Ona güler yüzle: "Gel bunları al" dedi. Eline bir miktar altın bıraktı. Sonra: "Dışarı çık! Biraz sonra ziyaret ve dua için bizim çocuklar gelecek" buyurdu. Âmâ Mehmed Dede uyanınca türbeden dışarı çıktı. Orada bulunan yaşlı birisi ona: "Kara Şems'in çocuklarının kabri ziyaret için geldiklerini haber verdi. Bunun üzerine hocası hakkındaki düşüncesini düzeltmeye çalıştı. Hocasının böyle görünmekle daha halis itikadı olmasını ve Allahü Teala'nın izniyle uzaktan geleni bildiğini, kaldı ki yakında bulunanı daha kolay bileceğini anlatmak istediğini anladı. Bir başka menkıbe:
Şeyh Şemseddin Sivasî Hazretleri'ni vaaz ve nasihat etmesi için civar köy ve kasaba halkı davet ederlerdi. Bir talebesi ile davete icabet edip giderken bir köyde konakladı. O köy halkı, Hazret-i Ali'yi sevdiğini iddia ederek, sahabelerin bazıları hakkında yakışıksız sözler söylüyorlardı. Bu köy halkı hazret-i şeyhin binitlerine ve kendilerine yiyecek bir şey vermedikleri gibi onları öldürmek için kötü şekilde düşünmeye başladılar. O sırada Sivasî Hazretleri iki rekât namaz kılıp, Yüce Allah'a dua etti. Aradan fazla zaman geçmeden köyün ileri gelenleri ve kalabalık bir topluluk türlü türlü yiyecek ve hediyelerle geldiler. Olanlara hayret edip: "Önce siz bize yemek vermeyip öldürmek istediğiniz halde bu muhabbet ve sevgi nedir?" diye sorduğunda: "Biz de bilmiyoruz ne hal oldu. Kalbimize şu azizin muhabbet ve sevgisi yerleşti. Mümkün olsa onun yolunda canımızı bile veririz" diye cevap verdiler. Sonra yanında bulanan talebesi Sivasî Hazretleri'ne: "Sultanım! Düşmanlıktan sonra bu muhabbet neyin nesidir?" diye sordu. Hazret: "Onlar bu şekilde sohbet eder ve hakkımızda kötü düşünürken topluluğun reisi gelip: "Sultanım! Küçük bir kızım var. Bazen sara tutuyor, günlerce ölü gibi kalıyor. Ayılınca da kendini bilemiyor, söylenenleri anlayamıyor. Başka evladım da yoktur. Onu huzurunuza getireyim de hayır dua buyurun. Çünkü bana "Kara Şems'in dergâhında ne isterseniz geri çevrilmez" diye bildirildi" dedi. Sivasî Hazretleri de çocuğu bir an önce getirmesini istedi. Adamcağız kızı bir hayvana bindirip getirdi ve bir ölü gibi Şemseddin Sivasî Hazretleri'nin huzuruna koydu. Hazreti Şeyh bir müddet teveccüh buyurup: "Fatiha" dediğinde kızcağız sıçrayarak ayağa kalktı. Sevinerek evlerine döndüler. Anlatıldığına göre, o hastalık çocuğa bir daha gelmedi. Kızcağız da aklı başında iffetli bir hatun oldu. Bu kerameti gören köy halkı, ashab-ı kiram hakkındaki kötü düşüncelerinden vazgeçip, tevbe ettiler. Hepsi birden Şeyh Şemseddin Sivasî Hazretleri'nin müritleri arasında yer aldı. Sivasî Hazretleri'nin birbirinden güzel ilahileri vardır. Bunlardan bir naat örneği aşağıdadır:
Kapına geldi âsîler, şefaat yâ Rasulellâh
Suçunu bildi âsîler, şefaat yâ Rasulellâh.
Ne ettim ise ben ettim, yandım nefse zulüm ettim.
Henüz suçum bilip geldim, şefaat yâ Resulellâh.
Ne ilmim var, ne amelim. Perişan cümle ahvalim.
Vesveseyle dolu bâlim, şefaat yâ Resulellâh.
Bu Şemsi abd-i âbıktır, ne etsen ona layıktır.
Veli yoluna sâdıktır, şefaat yâ Resulellâh.
Şemseddin Sivasî Hazretleri'nin on beşi manzum, on beşi de mensur olmak üzere otuz adet eseri vardır. Manzum eserlerinden Mevlid-i Nebî manzumesi meşhurdur. Bu eserinden bir örnek aşağıdadır:
Ey Hüdâvend-i tuvânâ pâdişâh
Yerde gökte senden özge yok ilâh.
Yoğiken eşyayı îcad eyledin.
Kün dedin, viranı abad eyledin.
Arifane bir gazel örneği de aşağıdadır:
Vâsıl olmaz kimse Hakk'a cümleden dur olmadan
Kenz açılmaz şol gönülden ta ki pürnur olmadan.
"Mutu kable en temûtû" sırrına mazhar olan,
Gördü onlar haşr-ü neşr-i nefha-i sûr olmadan.
Sen müyesser eyle yâ Rabb bizlere Beytini tavaf,
İlmin ile âmil eyle vâde tekmil olmadan.
Hak cemâlin kâbisini kıldı âşıklar tavaf
Yerde Kabe, gökyüzünde Beyt-i Ma'mur olmadan.
Mest olup mestâne geldim tâ ezelden tâ ebed,
İçmişim aşkın şerabın ab engûr olmadan.
Mest olanların kelâmı kendüden elmez veli.
Pes "Ene'l-Hak" nice söyler, kişi Mansur olmadan?
Bir devasız derde düştü, bu dil Şemsi müdam,
Hakka makbul olmak ister, halka menfur olmadan.
Yüce Allah sırrını mukaddes ve mübarek kılsın.
0 yorum:
Yorum Gönder