Pir Sultan Abdal
Anlatılanlara göre, çocukluğunda koyun çobanlığı yaparken rüyasında bir elinde bade, bir elinde elma olan nur yüzlü bir ihtiyar görür . Kendisine uzattığı badeyi saygıyla içer. Elmaya uzandığı sırada ihtiyarın elinin içinde bir ben olduğunu fark eder ve onun Hacı Bektaş Veli olduğunu anlar. Hacı Bektaş ona, ‘Pir Sultan’ mahlasını verir. Şöhretinin her tarafa yayılmasını, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmemesini dileyip gözden kaybolur.
Osmanlı Devletinin Kızılbaş-Rafızi zümrelerine karşı sert önlemler aldığı dönemde, Pir Sultan Abdal düşünce ve inançlarını savunmaya ve yaymaya devam eder. Sonunda Sivas Valisi Deli Hızır Paşa’nın emriyle Banaz’dan Sivas’a götürülüp Paşa Kalesine hapsedilir. Hızır Paşa, sorgulama sırasında tavizsiz bir tutum takınan Pir Sultan’ı Toprakkale’ye nakleder ve durumu Osmanlı sarayına bildirir. Saraydan gelen emir üzerine idam edilir.
“Kimi söylentilere göre mezarı Sivas’la Banaz arasındaki Karaçayır bucağında, bir kısmı da Zile’nin bir köyünde, bir menkıbeye göre Erdebil'de, Bektaşî geleneğine göre de Merzifon'da olduğu ileri sürülür . Gerçeğe en yakın görüneni, asıldığı yere gömüldüğü, yakınlarının, tarikat erlerinin, hükümet baskısı yüzünden ölüsünü alıp köyüne bile götüremedikleridir. Pir Sultan Abdal’ın asıldığı yer Sivas'da eskiden Keçibulan adını taşıyan, sonra uzun süre Darağacı diye anılan, şimdi ise Kepçeli denilen yerdir. “Darağacı şimdiki mezbahanın bulunduğu yere kurulmuş. Ölümünden sonra da biraz ötesine gömülmüş. Yaklaşık olarak burası mezbahanın cümle kapısının biraz ilerisi. Burası geçen yüzyıllarda sur gibi olup adına “Siyaset Meydanı” denirdi. “ Bugün Sanayi Çarşısı'nın karşısında Mal Pazarı olarak kullanılan bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde bulunan, boyu beş metre, eni bir metreden fazla, bakımsız toprak yığını onun mezarıdır. Üstündeki moloz taşlar, asılması sırasında Hızır Paşa'nın emriyle halkın attığı taşlardır.
Pir Sultan Abdal’la ilgili yapılan araştırmalarda Pir Sultan veya Pir Sultan mahlasını kullanan altı şair olduğu bilinmektedir . 16. yüzyılda yaşayan Pir Sultan Abdal, aynı adla bilinen Pir Sultan Abdallara ve çağdaşlarına olduğu kadar kendinden sonra gelen birçok şaire de ilham kaynağı olmuş, sazı, sözü ve tavrıyla Alevi Bektaşi Edebiyatına damgasını vurmayı başarmış bir kişidir. Tasavvufun önemle üzerinde durduğu pek çok konuda pek çok deyişe sahip görünen Pir Sultan, İslam tasavvufunu hayatına yansıtmış bir halk ozanı vasfına sahip birisi olarak şiirleriyle hala insanların gönül dünyasında yaşamaktadır.
Halbuki Figen Çakır Güneş çalışmasında, Pir Sultan Abdal için önemli olanın başka olduğuna dikkat çeker . “..Pir Sultan Abdal bazılarının sandığı gibi, din uğruna mücadele veren “din mücahidi” değildir. O sıradan bir Alevi “din öncüsü” de değildir. O zamanında kırsal kesimde örgütlenen muhalefete sazıyla, sözüyle öncülük eden bir lider-ozandır. Dinsel bir cila ile de süslenmiş olsa..”
Değerlendirmesinde, “..şiirleri belli zümreler tarafından ideolojik bir takım maksatlarla kullanılan şairin bu kimliğinden ziyade düşünce ve inanç insanı kimliğinin dillendirilmesi gerektiği kanaatini..” ortaya koyan Mehmet Ali Çetinkaya, çalışmasında, tasavvuf alanında Pir Sultan’ın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ortaya attığı dört kapı kırk makam prensibini şiirlerinde sıklıkla kullandığını, şairin Yol kavramı ile ifade ettiği tasavvufu çok iyi bildiğini ve bu bilgiyi şiirlerinde ahenkli bir şekilde kullandığını öne sürer .
Şiirleri gibi hayatı da dilden dile nesilden nesile aktarılıp efsaneleşen Pir Sultan Abdal hakkında birkaç menkıbe şöyledir. Pir Sultan Abdal’ı astıran Hızır Paşa Hafik ilçesinin Sofular Köyü’nden bir Alevî olup Pir Sultan Abdal taliplerindendir. Mürşidinden okuyup, büyük adam olmak için izin (himmet) ister. Pir Sultan ona, “Hızır sen büyük mevkilere geçer vezir olursun ama sonra da gelir beni asarsın”, diye karşılık verir.
Pir Sultan’ın himmetiyle Hızır İstanbul’a gider. Orada terakki eder, nihayet paşa olur ve Sivas’a Vali olarak gelir. İlk işi Pir Sultan’ı huzuruna çağırmak olur. Hızır Paşa eski şeyhine hürmette kusur etmez. Şeyhine nefis yemekler ikram eder. Pir Sultan bunları yemeyince Paşa sebebini sorar. Pir Sultan, “Sen zina ettin, haram yedin, yetimlerin ahını aldın. Haram para ile yapılmış yemeklerini ben değil köpeklerim bile yemez”, der. Paşa hiddetlenir. Pir Sultan Sivas’tan, Paşa’nın Konağı’ndan Banaz’daki iki köpeğine seslenir. Köpekler gelir. Pir Sultan önlerine yemek tepsisini sürer. Köpekler dokunmazlar bile.
Anlatılanlara göre, çocukluğunda koyun çobanlığı yaparken rüyasında bir elinde bade, bir elinde elma olan nur yüzlü bir ihtiyar görür . Kendisine uzattığı badeyi saygıyla içer. Elmaya uzandığı sırada ihtiyarın elinin içinde bir ben olduğunu fark eder ve onun Hacı Bektaş Veli olduğunu anlar. Hacı Bektaş ona, ‘Pir Sultan’ mahlasını verir. Şöhretinin her tarafa yayılmasını, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmemesini dileyip gözden kaybolur.
Osmanlı Devletinin Kızılbaş-Rafızi zümrelerine karşı sert önlemler aldığı dönemde, Pir Sultan Abdal düşünce ve inançlarını savunmaya ve yaymaya devam eder. Sonunda Sivas Valisi Deli Hızır Paşa’nın emriyle Banaz’dan Sivas’a götürülüp Paşa Kalesine hapsedilir. Hızır Paşa, sorgulama sırasında tavizsiz bir tutum takınan Pir Sultan’ı Toprakkale’ye nakleder ve durumu Osmanlı sarayına bildirir. Saraydan gelen emir üzerine idam edilir.
“Kimi söylentilere göre mezarı Sivas’la Banaz arasındaki Karaçayır bucağında, bir kısmı da Zile’nin bir köyünde, bir menkıbeye göre Erdebil'de, Bektaşî geleneğine göre de Merzifon'da olduğu ileri sürülür . Gerçeğe en yakın görüneni, asıldığı yere gömüldüğü, yakınlarının, tarikat erlerinin, hükümet baskısı yüzünden ölüsünü alıp köyüne bile götüremedikleridir. Pir Sultan Abdal’ın asıldığı yer Sivas'da eskiden Keçibulan adını taşıyan, sonra uzun süre Darağacı diye anılan, şimdi ise Kepçeli denilen yerdir. “Darağacı şimdiki mezbahanın bulunduğu yere kurulmuş. Ölümünden sonra da biraz ötesine gömülmüş. Yaklaşık olarak burası mezbahanın cümle kapısının biraz ilerisi. Burası geçen yüzyıllarda sur gibi olup adına “Siyaset Meydanı” denirdi. “ Bugün Sanayi Çarşısı'nın karşısında Mal Pazarı olarak kullanılan bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde bulunan, boyu beş metre, eni bir metreden fazla, bakımsız toprak yığını onun mezarıdır. Üstündeki moloz taşlar, asılması sırasında Hızır Paşa'nın emriyle halkın attığı taşlardır.
Pir Sultan Abdal’la ilgili yapılan araştırmalarda Pir Sultan veya Pir Sultan mahlasını kullanan altı şair olduğu bilinmektedir . 16. yüzyılda yaşayan Pir Sultan Abdal, aynı adla bilinen Pir Sultan Abdallara ve çağdaşlarına olduğu kadar kendinden sonra gelen birçok şaire de ilham kaynağı olmuş, sazı, sözü ve tavrıyla Alevi Bektaşi Edebiyatına damgasını vurmayı başarmış bir kişidir. Tasavvufun önemle üzerinde durduğu pek çok konuda pek çok deyişe sahip görünen Pir Sultan, İslam tasavvufunu hayatına yansıtmış bir halk ozanı vasfına sahip birisi olarak şiirleriyle hala insanların gönül dünyasında yaşamaktadır.
Halbuki Figen Çakır Güneş çalışmasında, Pir Sultan Abdal için önemli olanın başka olduğuna dikkat çeker . “..Pir Sultan Abdal bazılarının sandığı gibi, din uğruna mücadele veren “din mücahidi” değildir. O sıradan bir Alevi “din öncüsü” de değildir. O zamanında kırsal kesimde örgütlenen muhalefete sazıyla, sözüyle öncülük eden bir lider-ozandır. Dinsel bir cila ile de süslenmiş olsa..”
Değerlendirmesinde, “..şiirleri belli zümreler tarafından ideolojik bir takım maksatlarla kullanılan şairin bu kimliğinden ziyade düşünce ve inanç insanı kimliğinin dillendirilmesi gerektiği kanaatini..” ortaya koyan Mehmet Ali Çetinkaya, çalışmasında, tasavvuf alanında Pir Sultan’ın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin ortaya attığı dört kapı kırk makam prensibini şiirlerinde sıklıkla kullandığını, şairin Yol kavramı ile ifade ettiği tasavvufu çok iyi bildiğini ve bu bilgiyi şiirlerinde ahenkli bir şekilde kullandığını öne sürer .
Şiirleri gibi hayatı da dilden dile nesilden nesile aktarılıp efsaneleşen Pir Sultan Abdal hakkında birkaç menkıbe şöyledir. Pir Sultan Abdal’ı astıran Hızır Paşa Hafik ilçesinin Sofular Köyü’nden bir Alevî olup Pir Sultan Abdal taliplerindendir. Mürşidinden okuyup, büyük adam olmak için izin (himmet) ister. Pir Sultan ona, “Hızır sen büyük mevkilere geçer vezir olursun ama sonra da gelir beni asarsın”, diye karşılık verir.
Pir Sultan’ın himmetiyle Hızır İstanbul’a gider. Orada terakki eder, nihayet paşa olur ve Sivas’a Vali olarak gelir. İlk işi Pir Sultan’ı huzuruna çağırmak olur. Hızır Paşa eski şeyhine hürmette kusur etmez. Şeyhine nefis yemekler ikram eder. Pir Sultan bunları yemeyince Paşa sebebini sorar. Pir Sultan, “Sen zina ettin, haram yedin, yetimlerin ahını aldın. Haram para ile yapılmış yemeklerini ben değil köpeklerim bile yemez”, der. Paşa hiddetlenir. Pir Sultan Sivas’tan, Paşa’nın Konağı’ndan Banaz’daki iki köpeğine seslenir. Köpekler gelir. Pir Sultan önlerine yemek tepsisini sürer. Köpekler dokunmazlar bile.
0 yorum:
Yorum Gönder