Şeyh Çoban
Tanyu yapı hakkında, istasyon semtinde Şeyh Çoban mahallesinde bulunan büyük bir türbe olup kenarları taş duvarlarla çevrilmiştir, der (1).1960’larda türbenin hemen yanında ağaçlar ve çeşme bulunmaktadır. Şeyh Çoban'ın meşhur tokmağının Gökmedrese'de (müzede) bulunduğu belirtilir. Sandukanın üzeri renkli yemenilerle örtülü olup, daha ziyade yeşil örtüler dikkati çekmektedir. Sandukalar normalden 4 misli büyüktür ve tavanda güzel bir avize, duvarlarda, sanduka üzerinde dini yazılar, dini şiirler yer alır. Bunlardan birisinde Şeyh Çoban'ın kerametinden bahsedilmektedir.
XII. yüzyılda yaşadığı ileri sürülen Şeyh Çoban’ın asıl adı Şeyh Hüseyin Raî’dir. Babasının çok sayıdaki sığırını güttüğü için raî “çoban” olarak tanınır. Bir taraftan büyük mutasavvıf Ebü’l-Vefa’nın (1026-1107) yedinci halifesi olduğu (2), diğer taraftan Necmüddin Kübrâ'nın Halifelerinden olduğu (3) anane olarak belirtilmektedir. İslâmı yaymak ve gönüller fethetmek için Horasan’dan Sivas’a gelen bir Alperen olduğu söylenir. Yıllarca Ebü’l-Vefa’nın yanında kalıp mertebeler kazanmış daha sonra onun izni ile ders vermeye başlamıştır. Şeyh Merzuban’la aynı tarikatten olduğu, develerinin çöktüğü yeri mekan tutmak üzere Horasan’dan birlikte yola çıktıkları anlatılanlar arasındadır (4).
Timurlenk felaketinde Cami-i Kebir'in vakfiyesi gibi Şeyh Çoban Zaviye vakfiyesinin de zayi olduğu belirtilmektedir (5). 1455 tarihli tahrir defterinde mahalle olarak ismi geçen zaviye Osmanlı öncesi kurulan zaviyeler arasında yer alır. Toprak Kalenin güneyinde, sur içinde, sınırdadır. Halk arasında Şeyh Hüseyin Râî ya da Şeyh Çoban Veli Zaviyesi, kitabelerine göre 1370 tarihine kadar gitmektedir. Şeyhin adıyla anılan çeşme, Bayram Paşa vakfı sayesinde diğerleriyle birlikte tamir edilerek günümüze kadar gelir.
Şeyh Çoban Mahallesi’nde bulunan mescit, Şeyh Hüseyin Rai (Şeyh Çoban Veli) tarafından inşa ettirilmiştir (6). Mustafa Ünsal Uzunçarşılı ve Edgüer’i kaynak göstererek mescitin, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde mevcut olduğunu kaydeder. Aynı kaynaktan, mescitin, yanındaki türbeye bitişik vaziyette inşa edildiği ve iki basamak ile mescit ve türbenin birbirlerinden ayrıldıklarına dair bilgiler verilmiş olduğunu öğreniriz. Bu eserde ayrıca, mescitin mihrabı yanındaki duvara konmuş Arap harfleri ile yazılmış iki kitabeye de yer verilmiştir. 1946-47 yıllarında, mescitin yıkıldığı ve sadece türbenin mevcut olduğu görülür. Mescidin 1370 tarihinde Eşref adlı birisi tarafından onarıldığına dair kitabeden, türbe ve mescidin bu tarihten önce yapıldığı anlaşılmaktadır (7). Bu kitabelerden diğerinde türbenin 1458’de Yusuf Bin Abdullah tarafından yeniden yaptırıldığı belirtilmiştir.
Türbe birkaç sefer tamir edilmiştir. Şeyh Çoban Çeşmesi ve Şeyh Çoban hakkındaki rivayetler doğrultusunda türbe en erken 14. yüzyılın ikinci çeyreğine tarihlenmektedir. Türbe kare şeklinde ve kesme taşlardan yapılmış olup içinde iki sanduka vardır. Bu sandukalardan pencere önündeki Şeyh Çobana, yanındaki Şeyh Taceddin-i Arifi’ye aittir. Tahta döşemeli tabandan açılan bir kapakla cenazelik bölümüne inilir. Burada üç mezar vardır. Üçüncü mezar Şeyh Çoban’ın soyundan Şeyh Hüseyin’e aittir.
Türbenin yapılış tarihi bilinmemekle beraber, yanı başındaki çeşmede 1323 tarihi kayıtlıdır (8). Sekizgen taş kasnaklı türbe sade bir yapıdır. Sekizgen bir ahşap külahla örtülmüştür. İçi sıvalı ve döşemesi ahşaptır. Döşemeden itibaren
Türbeye güney cephesindeki yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir. Bu girişin batısında yuvarlak kemerli bir açıklık daha dikkati çekmektedir. Günümüzde bu açıklık demir bir parmaklıkla kapatılmıştır. Türbenin içerisi sıvandığından orijinal bir bezeme günümüze gelememiştir.
Batı duvarında demir kafesten yapılmış sakal-ı şerif muhafazası yer almaktadır. Bu küçük muhafazanın üzeri kubbe şeklindedir. Sakal-ı Şerifin de bulunduğu türbe şifa bulmak için bilhassa saralı hastalar tarafından ziyaret edilir. Sakal-ı Şerif, özel olarak korunur, belirli dini gün ve gecelerde özel merasimler eşliğinde ziyarete açılır.
Şeyh Çoban Türbesine ait beyaz mermerden yapılmış olan “güneş saati” 1927 yılında müzeye getirilmiştir.
Hüseyin Râi hayatta iken Çobanlık yapmış bir kimse olup çobanlığı süresinde sığırları hiç kayıp olmamış bir kimse olduğuna inanılır (9). Hastalar, çocuğu olmayanlar, felçliler, işinde bereket umanlar tarafından ziyaret edilir. Buraya şifa bulmak için gelenlerin ziyaret ettikleri yedi yatırdan birisi de burasıdır. Eskiden tekkesinde bulunan ahşap topuz, tespih ve sancağın hastaları iyileştirdiğine inanılırdı. Hasta çocukların iyileşmesi için topuzla sırtı sıvazlanır, mezar katında, taşlar arasında bulunan su içirilirmiş. Hacca gidecekler önce evliyaların çobanını ziyaret ederler. Rivayete göre tarih boyunca çıkan savaşlarda bu tokmak kaybolur ve savaş bitince yerine kanlı olarak geri gelir. Bunun Şeyh Çoban’ın da savaşa katıldığının bir göstergesi olduğuna inanılır. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1993 ve 2004 senelerinde türbe restore edilir. Bakımını halkın yaptığı Şeyh Çoban türbesini yılda 150 civarında kimse ziyaret etmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder