Sayfamıza Hoş geldiniz

Reklamlara Tıklayarak Destek Olabilirsiniz Sitemizi Geliştiriyoruz

DAVAMIZ İSLAM

Rasulullah (sav) Efendimizin vakt-i saâdetlerinde, kendileri Makam-ı Mahmud’da olup Cihar-i Yâri Güzin Efendilerimiz de sıfatı safiye ile muttasıf idiler. O vakit, Cenab-ı Hak emir buyurup:

─Habi
bim! Senin ümmetinden, Senden sonra her asırda, Senin hürmetine mürselin (peygamberler) kıdeminde bir kimse zuhur edip, Senin vekâletini etse gerektir, diye ihsan buyurduklarında, Peygamber (sav) Efendimiz, temenni kılıp:
─Ya Rab! Bize dört yâr ihsan buyurdun. Vekilimize de ihsan eyle, niyazında bulununca, Cenab-ı Hak kabul buyurmuştur. Bunun için her asırda, o kadar zât-ı şerif, sıfatı safiye ile muttasıf olurlar.

Hz. Ömer ve Hz. Osman (ra) Efendilerimizin, her asırda vekillerinin tasarruf ve irşada memur buyurulmamalarının sebebi ve hikmeti, Cihar-i Yâri Güzin Efendilerimizin her birinin istidadı ve kabiliyetleri müsavi olmadığından ve her birinin başka başka olduğundan, birisinin gittiği yoldan diğeri tad bularak feyz alamadığı için, Peygamber (sav) Efendimiz dördüne de başka başka sülûk göstermişlerdir. Şimdi on iki tarikat olduğu gibi o vakitte Rasulullah (sav) Efendimiz dördüne dört tarik göstermişler ve dördünü de Allah-ü Teâlâ Hazretlerine vasıl etmişlerdir. Daha sonra Efendimiz (sav) ahirete teşrif buyurduklarında, Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Efendimiz halifeleri olmuşlar ve kendi tariki üzere ashabı kiramdan istidadı bulunanları irşad buyurmuşlardır.

Daha sonra Hz. Ömer (ra) Efendimiz halife olmuş ve kendi tarikleri güç olduğundan O da Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Efendimizin tarikinden sülûk göstermişlerdir.

O’ndan sonra Hz. Osman (ra) Efendimize hilafet geçince, O da Hz. Ömer Efendimiz gibi, kendi tarikini göstermemiş, Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Efendimizin tarikinden sülûk göstermişlerdir.

Nihayet Hz. Ali (ra) Efendimiz halife olunca, Ebu Bekir-i Sıddık Efendimizin tarikinden sülûk görenleri, yine o tarikten terbiye etmiş. Yeniden kendilerine intisap edenleri de, kendi tariklerinden irşad buyurmuşlardır.

Bu sebeple, Hz. Ömer ile Hz. Osman’ın tarikleri kaybolmuş, o tariklerden hiçbir irşad olunmadığı için şimdi onların vekilleri, tasarruf ve irşad ile memur değillerdir. Netice; Peygamber (sav) Efendimizin vakt-i saâdetlerinden Eba-Müslim zamanına gelinceye kadar Tarikat-ı Âliye, biri gizli ve diğeri açık olmak üzere iki tane idi…

Peygamber (sav) Efendimiz Hafi zikri önce Ebu Bekir-i Sıddık (ra) Hz.lerine telkin edip irşad buyurdular. Sonra Hz. Ali (ra) Efendimize de telkin buyurarak, bir müddet çalıştırdılar. Hz. Ali Efendimiz asla tad bulamadılar ve tarikatten feyz alamadılar. O zaman Efendimiz (sav) Allah-ü Teâlâ’ya temenni ve niyazda bulundular. Hz. Ali, Hz. Ömer ve Hz. Osman (ra) Efendilerimiz hakkında emr-i ilahi zuhur etti:

“Habibim! Onların, dördünün de kabiliyetleri başka başkadır. Birisinin gittiği yoldan, diğeri gidemez. Onların tecellileri iktizası böyledir”, buyuruldu ve her birinin hakkında bir tarik Fahr-i Âlem (sav) Efendimize talim olundu.

Rasulullah (sav) Efendimiz de Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ile her birisine telkin ve irşad buyurdular. Sonradan anlatıldığı gibi ikisinin tarikinden başka bir yere ashabı kiramdan kimse irşad olunmadığından, Eba-Müslim zamanına kadar Hz. Ebu Bekir (ra) Efendimiz ile Hz. Ali (ra) Efendimizin tariklerinde, seyr-i sülûk gösterilerek, Cenab-ı Hakk’ın ihsanı ile Allah-u Teâlâ Hazretlerine vasıl olurlardı.

Eba Müslim’den sonra, on iki tarikat zuhur etmesinin sebebi ve hikmeti şudur:

Fahr-i Âlem (sav) Efendimizin sülalesinden on iki imam zuhur etmiştir. Dördü Hz. Ebu Bekir (ra) Efendimizin tarikinden ve sekizi Hz. Ali (ra) Efendimizin tarikinden sülûk görmüşlerdir. Sülûklarından sonra, bunlarında Ciharı Yâri Güzin Efendilerimiz gibi, her birinin tecellileri başka başka olduğundan, Cenab-ı Hak kendi tecellilerine göre keyfiyetsiz olarak birer tarik göstermiştir. Bundan dolayı, kendilerine yakın olan kimselere, gizlice o tarik üzere telkin buyurur ve sülûk gösterirlerdi. Lakin zahirde açıklamazlar, kendileri sülûk gördükleri tarikten görünürlerdi. Çünkü o vakitler:

“Bunlar, Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hazreti Ali Efendimizin tarikinden ileri geçip, kendi kendilerine tarik icat ettiler. Tarik-i Muhammediye’yi bırakıp, batıl yola gittiler”, diye halk arasında bir fesada sebep olmamak için, bunu açıklamazlardı. Bundan dolayı, o zaman iki tarikatten başka, vuslat yolu yoktu. Sonra, yeniden cehalet vakti geldi, çattı ve Eba Müslim’in ortaya çıkmasına kadar mü’min ve muvahhit olan kimseler, hücrelerinde ibadet ve taatle meşgul olmaya ve hallerini kimseye açıklamamaya başladılar.

Eba Müslim’in ortaya çıkması üzerine, kitapların haber verdikleri gibi Şeriat-ı Mutahhara ilerledi, doğuyu ve batıyı tuttu. O zaman fasıklar, facirler ve münafıklar birer tarafa dağıldılar ve perişan oldular. Bundan sonra, mezkûr imamların her birinin tecellisinde bir pir zuhur etti ve on iki tarik meydana çıktı.

Bunlardan başka, gerek “Hafi” tarikten ve gerekse “Cehri” tarikten pirlerin zuhuru ile tarik çoğalmıştır. Fakat tarik adı verilmez. Tarik adı verilen, bu on iki imamın tariklerini ihya eden pirlerin tarikleridir. Geri kalanına “Kol” adı verilir. Çünkü onlar kimi “Halvetiyye”den, kimi “Nakşiyye”den, kimisi de diğer tariklerden ayrılmışlardır. Yani salike kolaylık olması için, İlahi ruhsat ile her biri bir usül göstererek o yoldan saliki Hakk’a vasıl etmişlerdir. Bundan dolayı, bu on iki tarikten başkasına “Tarik” denilmez, “Kol” denir.


www.abdullahbaba.com

0 yorum:

Yorum Gönder